30.01.2012

herzliya' dan ilmek çığlıkları



sevdasızlıktan öfkelenmiş bıçkın yakalarını
siyah bir ilmekle boyunlarına asmış
dağınık saçlarını kuru dudaklarıyla ovalayan
ve üç perişan gece boyu titrek yahudi raylarında 
arsız herzliya çığlıklarıyla sabahı bulan bu çocuklar
avuçları lekeli şairler gibi toplaşıyorlar koyu bir sisin gölgesinde
ey ahali
savrulun dili damağı kurumuş kitaplarınızdan
yokuş diplerine serilmiş sevda pazarlıklarından
sevdasızlıktan öfkelenmiş bıçkın yakalarınızı ilmekleyin
kuru toprağa çıplak ayaklar basacağız 

27.01.2012

mercan banklar ve ses

the voice 1894 - edvard munch


küçük kar taneleri gibi soluyorum nefretleri. ağzı kulaklarında kadın adları ve gözleri kafir gitarında bir kadın, herhangi bir ocak sabahı kapıma dayanıyor, çığlığını kavgasız naylondan bozma köprüden aşağı sarkıtmış. o' nun sessizliği içimi büsbütün aydınlatıyor, gözlerindeki yabancılaşma en büyük sevişme nedenim ağzı yüzü küf tutmuş aynalar karşısında. küçücük umutlar sığdırdım parmak uçlarıma, roman kahramanlarıyla tanıştım, tozlu ve siyah günlerime yakaran. bir kız çocuğu geçse ya şimdi önümden, ben martıları seyre dalmış, kirli mızıkasına soluksuz üfleyen kör adam rolü yaparken, oturuverse yanıma, elleri titrek ve üşümüş. bir de onun büzük dudaklarından duyuversem, nedir ne değildir şu mızıkanın öfkelenmiş çocuk sesi. ve her bir kelimesi kusurlu öykülerime bir buhran kussa, dese ki;


sappho' yu gördüm rüyamda
ansız kadın adlarını
büsbütün ekşimiş bir orman
sevdasızlıktan dili damağı kurumuş
yüzüne tırnaklar kazımış dinsiz şairler
ve onları kucaklamış
titrek sokak lambaları
şarap şişelerinin sırtı olmuş
ıslak mercan bankları


25.01.2012

kafka amerikası - ortaçgil adası



dilimdeki ıslaklıkla sabahı karşıladığım bu zamanlar, suyun tuzundan bıkkın bir balıkçı gibi hissediyorum. kafka' nın amerika öyküsündeki hırçın ve berduş gözleriyle bavulunu arayan herifler gibi... gürültülü bir ses geliyor, kamaralar tek tek boşalıyor, güvertedeyiz, sessiz ve ılık bir amerika günü, özgürlük anıtına sırtımı vermişim, inat etmişim bakmayacağım... şimdi sokakta sessiz aziz clement ıslıkları çalıyor, küçük küçük adamlar elleri yahudi saçlarında, aksanı bozuk sinagoglar kovalıyorlar. ve ortaçgil geçiyor sokaktan, kısık sesini koltuk altına almış, topallıyor.

23.01.2012

...mutlulukla ıslansa dünya -yalanı-



bir sonsuz yağmur yağsa ve mutlulukla ıslansa dünya... böyle diyor mazhar alanson, o çok sevdiğim ellerini şakaklarında buluşturup, gözlerini topyekün açarak pişkin yüzlere, kadife ceketli o kadına. gülüyorum mazhar, yüksekkaldırım' daki yahudi gebelerine güldüğüm, bodrum' da nalları dikmeme zerre kalmış gibi gülüyorum. mutluluk, attila ilhan' ın yorgun gözlerini üşüttüğü şilep güvertelerinde sızdı, ankara fahişelerinin gözlerini kıstığı otel odalarında, yağmurdan kaçan kız çocuğunun rüyalarında kaldı. ve biz, genzimizdeki yalnızlıkla titriyoruz, soruyoruz üşümüş yüzlere: ''mutluluk nerede mazhar, kiminle uyumuş?''

22.01.2012

sappho' ya sevgi ve sefaletle



şimdi sappho, sessiz bir deniz fenerinin gölgesinde, kasıklarıma sapladığım kasaturalar eşliğinde terk ettiğim o arsız kadını çarpıştırıyor yüzüme. onun ılımsı parmak uçları, büyük dinler gibi oturuyor kalbime, benliğime. şimdi sappho, sevgisizlikten kurumuş dudaklarını kulaklarıma dayıyor, sabaha karşı dört, üşüyoruz, caddeye keskin bir kepenk inmiş, fakir fukara uluyor. ve sappho, diyor ki; 

''ey ahali açın çam gövdeli kapılarınızı
bu adam bir tutam hüsran savuracak
kuru toprağa serdiğiniz kalplerinize
ve siz ares' in yetisiz çığlığını duyacaksınız
yükseltin tavan kirişini ustalar''