bir ahmet erhan portresi gibi
dolaştım kendi kıyılarımda
yalnızlığı çileden çıkaracak kadar yalnızdım
elimi düğümlediğim ayağımla
bir çağdaş ve müslim olarak
bütün aşklarım çoğul çıktı
o derin ücralarda. yoktu.
konuştular. onlar hep konuşurlar
bütün aşklarımı yalnız bıraktım
şimdi tekil bir yaban gibi
dolanıp duruyorum yollarda
çoktan gömüldüğüm o uçurumda
sanki. yoktum. bir hiçtim.
denizimin kıyıları hep çoğuldu
tedbil gezdim ölümün uçurumlarında
dizüstü oturup denizime baktım
ayna değildi. azı yok bir suydu
ışığım beni bıraktı artık
ateşböcekleri topladım karanlığıma
yenilenler bilir: var mısın, yok musun
sorusu hep bellidir, yanıtı yoktur
- gelecek isyan! gelecek isyan!
çağdaş ve devrimci olarak
gün ışığı görürdüm, sevgili dünya
her şey çünkü bir içim su
ve denizse bir cigara içimi uzaklığında.
sanki hayatın dipnot evresindeyim
kuru otlar fışkırıyor her yanımdan...
bir elimde ateşi, bir elimde suyu tutsam.
bir yarasanın ömrü kadar yaşadım
- sahi, bir yarasa ne kadar yaşar?
ışığım söndü. kalbim dindi.
bir anka masalıydı yaşadığım
yalnızlık ancak bu kadar taşardı,
fışkırırdı bazan, öyleydi
ve usulca akardı kalbimden...
olsa olsa ömrümle yaşıttı.
beni yalnızlığımla vurdular o gece vakti
kalbimi suyla yudular o gece vakti
öldüğümü bile söylemediler
bedenime sözüm vardı bir şafak üzre
alnımı kumla ovdular o gece vakti
teninde ışıyan bir ışık çiçeği
bu kadar yoracağını bilmezdim
sevgilim... benimle yıka ellerinii
mesela, alfabenin 14. harfinde ölmek
yarım kalmış bir ansiklopedinin sayfalarında kalmak...
kendini kıran bir dal kadar yalnızım...
ada' da şehirli bir yarasayım
günyüzü görmemiş ömrüm hep derinlere kaçıyor
kalemim gitgide sararıyor.
yalnızı ve yazığıyım bu dünyanın
mağrur bir komutan kadar mazurum
ellerime söz geçirmekten caydım
yalnızlığımın beş bin nüsha kopyasını çıkardım
daha önce hiç bu kadar ölmememiştim.
erhan gidiyor, haydi bakalım
iyi de, yalnızlık yerinde duruyor, ölüm, acı...
bari ben yazdığımla kalayım.