30.09.2012

kasketin yamuk be adam!

tüm bu sonbahar uğultuları ciğerlerime hain bir kasatura gibi saplandığında aklıma bir tek sen düşüyorsun ey attila ilhan. gergin bir orospuyu bile rahatlatacak o naif sesin düşüyor. hani sen paris' te marivo sineması önünde ayaklanmaları izlerken bembeyaz yüzlü bir fransız kızı ardında mentollü sigaralar yakıyordu ya, işte o an düşüyor bedenime, ağırlaşıp sana sarılıyorum. kasketin yamukmuş, düzmüş umursamadan kadıköy' den beşiktaş' a kalkan sabah vapurlarına yetişmek için yolun sağ tarafında avuçlarını açmış seni bekleyen çingene kızını umursamıyorsun, beni umursamıyorsun attila ilhan. oysa ben her gördüğüme senin şiirlerini odasında fukara mumlar gibi yakan çocuk olduğumu anlatıyorum. bir nebze umut yok mu bana attila ilhan? bir nebze umut bile yokken avuçlarımda nasıl da bunca kahrolmuş, rezil olmuşlukla dolanıyorum? nedendir utanıp ellerimi ceplerime sokmam? savrulduk mu yoksa attila ilhan? senle de mi küs kaldık? hani gözlerimi bir yumup bir açtığım o ege kıyılarındaki kadınla savrulmamız gibi senle de mi savrulduk? oysa ben senden bir kaç şey okumuştum ona, suna su' dan dahi bahsetmiştim, yoksa ona mı darıldın? savruk saçlarıyla anlattım diye mi darıldın? sana yazıp camdan aşağıya attığım o küstah şiirlere mi darıldın?