30.03.2012

huysuz rüyalar ve ön koltuk kavgaları


ukala ön sözler, serseri son sözler niyetine: http://www.youtube.com/watch?v=r1ydcjWL79w


şimdi beşiktaş' ta bir kadın sabahı göğüslemeye niyetlenmiş olabilir, on liraya bir demet kır papatyası almaya. ve o, ecnebi şarkılar arasında bedenini hunharca kıvırıyor olabilir. saçlarını omuzlarında toplamış olabilir. gözleri çaldı çalacak kapı zillerinde ve topukları ıslak olabilir. o' nun parmaklarına kumsalın üşümüş kumları tıkışmış, o her daim üşüyor olabilir ve dün ölmek istemiş lakin uyuya kalmış olabilir. 


ayşen' in ılık dudakları en huysuz rüyasında adımı sayıklamış, camını açıp beni düşlemiş, kelepir sokağa beni savurmuş, ansızın ibadet etmiş olabilir. 


şimdi markos isa ile o nehir kıyısında hiç karşılaşmamış olmayı diliyor olabilir, elinde üç kuru mum ile dün tanrı' ya sığınmış ve bedeninin ziyanlığına göz yaşı dökmüş olabilir. 


üçüncü sokak' ta korkak bir çingene çocuğu sendeleyen iskemlesinde iki büklüm oturmuş, her geçen papyonlu inşaat bekçisinin ayakkabılarına göz dikiyor olabilir. çığlık çığlığa boğduğu kardeşinin yasını ayakkabı boyalarıyla tutuyor olabilir. üç huysuz gece boyunca rüyasında annesiyle sevişmiş, sabahları göz göze gelmekten korkmuş olabilir. 


ve bilinen bütün din kitapları, tüm tanrı kavramları ekşi bir şişe kırmızı şarap gibi  tüm din adamlarının yüzlerini buruşturabilir. sessizliği gök gürültüsü sanan tüm  çocukların avuçlarına üç perişan deniz kabuğu düşmüş, çocuklar hırçın dalga seslerine şiirler kazımış olabilir. o sırada tanrı, herhangi bir okul servisinin ön koltuğuna 
oturmuş kontağı çeviriyor olabilir. 

biftek böbrekle tanışır ve dansa kaldırır


amor and psyche  1907 - edvard munch

sırılsıklam bir sarmaşık olsam
ağustos çıkmazlarında bitiverirdim
ukala şiirler çığıran adamlara
serseri ayak burunlarını parlatan kadınlara

sırıksıklam bir sarmaşık olsam
sessiz sedasız türküler tellendirirdim
kirli sakallı balıkçılardan 
papyonlu inşaat bekçilerinden öğrendiğim

sırılsıklam bir sarmaşık olsam
titreyerek günün dördüncü nöbetini beklerdim
ensemdeki pullu zehri emecek gözü kara kalpleri
petrus' un gölde dondurduğu üç ödlek inkarını

şimdi ben
iliklerine dek ıslak bir sarmaşığım nisan' da
aksırıksız bekliyorum
burgess' ın bana üç yorgun cümlede bahşettiği
o soluksuz ölümün tadını
nerede dansa kaldıracağım böbrek
hangi bomba göğsümüze bantlayacağımız

18.03.2012

balık pulları

sessiz sedasız güvertesinde sallandığım fakir fukara uğuldayan o şilebi aklımdan çıkartamıyorum. biz iki uykusuz kamarot her gün sabaha karşı üç civarlarında bizim şilebin kıçına ürkek adımlarla yürüyüp, sessiz kadın isimleri fısıldıyorduk titrek mavi sulara. sami çoğu kez bilmem kaç bin metre ötesinden geçtiğimiz bir şehrin hayalini kuruyordu, istanbul' a ayak bastığımız ilk gün o şehirlerin küskün tavernalarında veryansın ettiğini anlatacağından zerre şüphe duymuyordum. aslında, sami bunları anlatmakta yerden göğe dek haklıydı. öyle ki, o şehirlerin tüm tavernalarında, tüm asma kilitlerle örtülmüş korkak kepenkleri altında sabahı bulmuştuk nice seneler boyu. ve her seferinde de farklı bir dil konuşan, yanağında farklı bir tebessüm barından kadınlar olurdu yanımızda. bizim kamarot az ilgi görmeyiversin hemen tüm yelkenleri suya indirir, sırılsıklam tutunurdu kadınlara. çok değil, aradan yirmi beş dakika geçmeden de ağzı yüzü kururdu sıkkınlıktan. ben alışmıştım buna, zor olmuştu ama alışmıştım. hatta bir zaman ''be kamarot, nasıl olur da bu denli çabuk sıkılıverirsin şu kadınlardan?'' demiştim de, lodosta kuruttuğu dudaklarını bükerek ''bilmiyorum, sadece sıkılmak istiyorum.'' demişti de bunun üstüne bir şişe rom savurmuştuk boğazımızdan aşağıya. deliksiz uyumayı başardığım seyrek gecelerinden birisinde sami yanımda belirivermiş, konuşmak istediğini söylemişti. şu bizim yahudi müşterilerden birisini anlatıyordu sanırım, üç beş müşterimiz vardı o zamanlar, dördü yahudiydi. efendim, sami kadının durup durup kendi tanrısını övmesinden fevkalade rahatsız olmuş ve o kadının tanrısının kendi rüyasına girmesinden korktuğunu söylemişti bana. bakmayın siz o hergelenin bundan ürktüğüne, eminim o gece tanrıyı rüyasında görebilecek olmanın heyecanı ile uykusu kaçmıştır. dostlar, keşke şu anlatma yeteneğim önünüze sessizce tabak bırakabilme yeteneğimle eşdeğer olsaydı, işte o zaman ne çok severdiniz ben ve sami' yi...