14.06.2012

boşalsa da dolmayacak masalar ve yusuf abi

şimdi şu birahanede kim bilir kaç kişiyiz. kaçımız ertesi gün ibadet edecek? kaçımızın gözü çaldı çalacak telefon ekranlarında? ve kaçımız ekşimiz bira bardaklarına ağzımızı dayadığımızda seni özlüyor? evet, burası benim memleketim, bana en yabancı, en küstah bakan şehir burası. bu birahane de öyle, bana eksik bir türküymüşüm gibi ağırdan ve ucuzdan bakıyor, bakıyorlar. ben ellilik bir bira istedim, en sevdiğim bardakta geldi, şu ayaksız olanlardan ''pilsener'' mi  ne diyorlar onlara. bir an tüm birahaneyi sevdim, ayla' yı. ama bir yudum alınca vazgeçtim, boktan bir yerdi burası. ve ben isa' yı anımsadım, müjde' nin bilmem kaçıncı yerinde söylediklerini:

''hiçbir peygamber kendi evinde aşağılandığı gibi başka bir yerde aşağılanmaz!''

ben şimdi bir peygamberdim, bu birahanenin peygamberiydim ben ve aşağılanıyordum garson ve tüm müşteriler tarafından. masa yoktu, beni hiç tanımadığım bir herifin yanına oturttular. ben abileri, buraya otursaymışım masa boşalır boşalmaz alsalar beni olur muymuş tamam lan, öyle olsun! olsun olsun da bu kapkara amca pek konuşuyor yahu. adım ne? nereliyim? yaşım kaç? babam sağ mı? ya kardeşlerim, okuyorlar mı? okusunlar tabii, bizim gibi olmasınlar. ama ben de okuyorum, siktir et beni, ben şuan buradayım, adam olsam, okuyacak olsam evimde olurum, ansiklopedi okurum. ayıp bu, kaldırım ortasında bira içiyoruz resmen! çok ayıp sami abi! ya sen abi, sen nerelisin, adın ne? yusuf abi, aslen izmirli ama bizim memlekete gelmiş, malum ekmek parası. be abi, sizin ordan senin gibi kara kara adamlar çıkmaz aslında. karıştırmayacakmışım orasını, öyleymiş işte. kaçıncı bardak bu abi? ne bilsinmiş ama, beş olmadı sekiz!

bizim masa boşaldı, buyurabilirmişim. merhaba masam, merhaba! nasıl da bekledim seni bilemezsin, zehir emer gibi sabrettim sana. ama sen de pek farksızsın. ''masa da masaymış ha'' diyeceğim ama, denilecek bir tarafın yok. kal sağlıcakla, yusuf abi hoş adam.

yusuf abi, kalkıp gittik yanından ama, ayıp olmadı inşallah? olmazmış, ne de gereksiz lafmış. ama bir bira ısmarlarsam da fena olmazmış. ne olacak be abi, bi' bira ha? evetmiş. o zaman bize iki bira, ha garson?
sözümüz emirmiş, iyi ki varmışız! ha o dediğinden! iyi ki varız yusuf abi, iyi ki burdayız, iyi ki okumayacağız, iyi ki kardeşlerim okuyacak ve bize hiç benzemeyecek! şerefe abi!

çok konuştuk, tüm din kitapları, tüm ders kitaplarında anlatılandan pek fazla şey anlattık. her bir kelimemiz tıpkı o kitaplardaki gibiydi, eksiksiz, gereksiz. biz rezil olma kaftanını sırtımıza geçirmiştik, tüm sokak çocuklarına, tüm belediye çöpçülerine, tüm tanınmış şairlere rezil olma kaftanımız sırtımızdaydı. ne kadınlar sevmiştik, ne kadınlarla sevişmiş. bugün bu masadaydı her biri, tam da bardak altlıklarının üstünde. terli, aceleci ve şehvetli bakışlar attılar bize. yudumlamak şarttı, ölmekse her din kitabındaki gibi haram.

12.06.2012

aynadaki sevgi ve sefalet çığlıkları


attaraction 1908 - edvard munch


yeşili yola savrulmuş köprülere
alelacele asılmış devrim afişlerinden
koyu isimler kazındırdı yüreğine 
puslu bir gecede sevdi kadın
yorgundu

saniyelik ömrünü avuçlarına öksürdü
budala bir şişeden titrek yudumlar
eğri düşler kazındırdı gençliğine
puslu bir gecede sevdi kadın
telaşlıydı

ayak üstü sevişemez
hem ruhu dünün gölgesinde 

sere serpe uzandı geceye
dudakları huzur çığrıştırıyor
ödlek bir ruh iliştirmiş yamacına
korkacak mı durulacak mı bilmiyor 
kadın uyuyor
kadın duyuyor
kadın öksürüyor
kadın uyuyor
kadın düşlüyor
puslu bir gecede sevdi kadın
sigortacıydı

saat dokuz buçuğu haykırmasın
üşengeç ayaklarla hemen sokağı pataklıyor
dili kuruyor
dili sürçüyor
dili tutuluyor
dilinden öpmüşler
puslu bir gecede sevdi kadın
saat on biri geçmişti

10.06.2012

kent masalları ve beyaz fareler

lacivert montlu üç adam
hiçbir zaman tütün kokmamış elleriyle
gözü hınç dolu kadın kollarında üşüyor
rakı bardakları anımsayıp
üzerlerine sessizce kazınmış parmak izleriyle
üç montlu adam 
kepenk inmiş caddelerde sekiz dakikalığına sızıyor
utanıp çöp konteynerlerinden
paslı bir edip cansever şiiri okunuyor
üç mont gibi üç adam
belediye anonslarında rauf' un adını kovalıyor
öğlesinde ibadet etmek için
haziran doksan sekiz sabahı üç adam
ezberlerindeki tüm kent masallarını yitiriyor
beyaz fareleri 

1.06.2012

geldi gelecek ölüler peronu

ürkek dolunay altında 
çarpık bacaklı şiirler okudum sana
sen gölgeni asmış
gövdeni kesmiş
bedenini yitirmiştin kara sevdasızlıkta.

zırıl zırıl ağlayan sen miydin kadın
ha sen miydin o sonbahar uğultularını göğsüne saklayan
kör bıçak hüznü ile koşup
ardında aksırıklı şiirler bırakan.

geç kalmış ölüler peronu

sen, eşsiz gölgeler ardında sığındığım kadın
hiçbir sabah uyanmıyorsun yalnızlığından

bak, öldüm öleceğim ben bu kahrolmuş dehliz kapılarında
seni beklerken
kendimi beklerken öldüm öleceğim