17.12.2015

Rıfat Ilgaz - Donkişot İstanbul' da / Beygir Kasaplarına Karşı

Bilgilendirme: Bu yayın, Rıfat Ilgaz’ ın 1957 yılında “Akbaba Mizah Yayınları” tarafından yayımlanan “Donkişot İstanbulda” adlı kitabın orijinal hali korunak yayımlanmıştır.


BEYGİR KASAPLARINA KARŞI
Yanımızdan hızla geçen eski model bir Fort, Rossinant’ ı ürkütmüştü.
“Kaç senedir alışamadı bu beygirsiz arabalara” dedi, “Ürküyor mübarek hayvan. Üzerinde benim gibi ünlü bir binici olmasa tepetaklak gitmesi işten bile değil!”
“Haklısınız şövalyem!” dedim.
“İstanbul’ da ünlü biniciler var mı?”
“Kalmadı şövalyem! Şimdi ata sütçülerle, sünnet çocukları biniyor!”
“Peki şövalyeler neyle geziyor?”
“Cadillac’ larla. Yalnız Kasım Gülek’ in bir eşeği var.”
“Cadillac’ ı yok mu?”
“Olsa da binemez. Adam çiğnetiyor!”
Arkamızdan gelen otobüs şoförü başını çıkarıp bağırdı:
“Destur babalık! Bu yolun birazını da bize bırak!”
Babalık kelimesini “asil şövalyem” kelimesiyle değiştirerek tercüme ettim. Tabii sözü “geçmemize müsaade buyur” haline soktum.
“Geçebilirsim, müsaade ettim!” diye mızrağını yol boyunca uzattı. Bu asil jeste otobüs yolcularından biri hiç de nazik olmayan bir kahkahayla cevap verdi:
“Ulan müze bekçisi görmesin, atar askeri müzeye!”
“Yuuu enayi! Film çeviriyor!”
Şövalyemiz onlara karşılık verebilmek için bana:
“Ne söylüyorlar?” diye sordu.
“Şu gördüğümüz kahraman, şövalyelerin en asili!” diyorlar. Hemen yutmadı:
“Ama şövalye geçmedi sözün içinde.”
“Ha şövalye mi… Bizde şövalye enayi demektir. Onlar da enayi dediler!”
“Enayi… Çok güzel, çok ahenkli kelime… Türkiye’ de bulunduğum müddetçe ben de şövalye karşılığı enayi diyeceğim. Sen de öyle söyle!”.
“Başüstüne asil enayi!”
“Yakışıyor değil mi?”
“Yakışmaz olur mu?”
“Demek sizin enayiler ata binmezler?”
“Evet enayilerin enayisi, Packartlara, Cadillac’ lara binerler.”
devamı için tıklayınız


8.12.2015

kar mevsimleri 2

şimdi, zamansız bir terk ediş gibi,
           bana sarılan nehir.
büyük kavgalara uyanıyor rüyalarım,
           ensemde bir kan hissettiğim.
ne yağmurlara dolaştı benim bu kalabalık hülyalarım,
           ne de bir damla suya karıştı ezberimdeki adımların.
...
kar mevsimleri,
           siyahtan bir gece örüyor yorgunluğuma,
           içimde yine bir ürkek çocuk telaşı,
           kaldırımlarına düşüp bu büyük şehirlerin,
           en olmadık kan kalabalıklarına ağlıyor.

dümen

sen,
      karanlık uykularımda
            yorgun bir gemi dümeni,
yağmurlara kanmıyor yüzün -eskisi gibi-
ve alaycı naraların yok,
            sarhoş yollarımı kesen
denizlerde ismin unutulmuş
            ıslığında kasımın,
                        sessiz ve yalnız bir dümen.