werther' e sevgi ve sefaletle...
-
-
çanlar çalıyor uzaklardan,
her bir
vuruşunda ölüm kokan,
tunçtan
yeşermiş çanlar…
ey sabahı kovalayan saatler;
hangi
ölüm şimdi beni boğazlayan?
lichtenstein radyolarında dolaşıyor parmaklarım,
16.02.
frekans,
yağmur
üç gündür dinmiyor,
sanki,
bir kadın bakışı delip geçiyor yüreğimi,
sanki,
bana bir şeyler hatırlatıyor;
izmir’
den, varşova’ dan…
hayır, hatırlamayacağım!
-bu
kez kesmeyeceğim bileklerimi,
kan kokmayacak yüzüm,
ve bakışlarım kalmayacak tükürdüğüm
aynalarda...-
lichtenstein radyosu; 16.02. frekans,
şimdi
akşam bültenleri,
öncesinde
beethoven çaldılar;
benim
5. senfoni sandığım, 9. senfoniydi…
hep mi
yanılsar insan; kendinden eminken?
caddelerde bir telaş, bir suhal geceyi bölen,
ve
işte, limanda bir ceset yayılmış duruyor,
marvo
limanı; hep bir eksiktir kasım’ dan,
cigara
izleri dişlerinde işçilerinin.
marvo, mavi bir melodi düşürür aklıma,
bir
kadın dokunuşu; ensemde titrer,
işte,
ceset yayılmış duruyor bir sandal sırtında,
ben,
muhakkak balıkçıdır, diyorum, bakıp ellerindeki kesiklere.
ceset sırt vermiş sandallara,
sanki,
bana gülümsüyor,
ölü bir
adam gülüşünü neden üstüme alınıyorum?
‘’donk!!! donk!!!”
çanlar iki çaldı sabahtan,
gözlerim zehire bulandı,
lichtenstein radyosunda gene bir melodi yakamdan yakalıyor
beni;
düş
yakamdan büyük yazığı o sonbaharın...
düş, en
hazin özlemlerle böldüğüm gece yarılarımdan...
düş
artık bileklerimdeki kırmızı kesitlerden...
yağmur…
marvo’
da çıplak ve yabancıdır şimdi sonbaharın ortasında
peki neden bana bir şeyler hatırlatma uğraşında?
oysa,
bir ilkbahar uğultusuyla kaçmadım mı yüzümden,
ve
öpüşlerinden o mahur bakan kadınların?
“donk!!! donk!!! donk!!!”
çanlar üç çaldı geceden,
bir sonbahar çaldı,
bir
çıplak,
bir
yalnız
ve
bir yabancıdır şimdi bakışlarım.
lichtenstein radyosu;
saat
05:13
16.02.
frekans
bir piyano koçertosu dönüyor kulaklarımda,
yağmur seslerine karışıyor bütün melodiler,
sanki
sokağı ıslatan parmakları;
yüzü
yabancı bir adamın.
“donk!!! donk!!! donk!!! donk!!!”
çanlar dört çalsa da,
beş
çaldılar geceden.
ben bir jilet tutuyorum şimdi bileklerimde,
küçük bir kesit bana gülümsüyor,
kısık
gözlerime kanıp aynalara tükürüyorum.
kan kokuyor yüzüm,
ellerim bir kan sabırsızlığında titriyor,
yağmura çevirip yüzümü üşüyorum…
“donk!!!
donk!!! donk!!! donk!!! donk!!!”
şimdi altı çalıyor çanlar geceden,
kanımdan.
kanımdan.